5 Eylül 2014 Cuma

CINQUE TERRE

Yaz tam da bitmemişken ama havalar da biraz serinlemişken kız arkadaşımla birlikte Avrupa'yı turlayalım dedik ve 12 günlük bir rota hazırladık. Bu rota genel bir İtalya turundan sonra uçakla Brüksel'e oradan Brugge ve Amsterdam'a gitme şeklindeydi. Çok da iyi güzel oldu.

Seyahate çıkmadan önce rotanın İtalya kısmını belirlerken en zorlandığım kısım ilk durak oldu. Klasik rota olan Roma-Floransa-Venedik üçlüsüne çok sapa kalan, ama öte yandan da gitmezsek arkamızdan ağlayacak olan Cinque Terre’yi ne yapıp edip rotaya eklemek zorundaydım. Ölmeden önce Google’a "cinque terre" yazınca çıkan o kartpostal gibi fotoğrafların gerçeğini görmek için.





Nitekim Budapeşte’den uçakla Milano’ya uçup oradan da Cenova aktarmalı bir trene binmek suretiyle Cinque Terre’ye öğleden sonra 3 gibi varabildik. Tabi planımızda oraya öğlen 12’de varmak vardı da, Milano’daki saçma sapan aksaklıklardan sonra sabahki trenimizi kaçırınca olanlar oldu. 

Sadede gelecek olursak, Cinque Terre bilindiği üzere birbirine trekking, demir yolu ve kara yolu ile bağlı beş köyden oluşan şirin, deniz kenarına kurulu pembe, sarı, yeşil evlerin boy gösterdiği, hayli cezbedici bir yer. Köylerimiz sırasıyla Monterosso, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore.

Nitekim köylerden en kuzeydeki Monterosso’da inince az çok o atmosferi sezmeye başladım. Bir kere denizin rengi çok başkaydı ve uzaktan bile “gel bana atla” diye bağıran bir dinginliği vardı. 

Burada gün sonuna kadar geçerliliği olan Cinque Terre Cardlar satılıyor, bunlardan almak kesinlikle çok hesaplı olacaktır, zira eğer trekking yolunu kullanmayacaksanız beş köyü dolaşmak için baya bir trene binmeniz gerekecek.

Rezervasyon yaptığımız hostel beş köyden en ortasında bulunan Corniglia’daydı. Corniglia’nın denize doğrudan kıyısı yok. İstasyondan bizi tepeye çıkaracak olan shuttle’a bindik. Tabi ki yükseldikçe denizin ve manzaranın cazibesi arttı gözümde, ki daha şekerleme evlerden birini bile görmemişken.




Acele hostele yerleştikten sonra ilk durağımız Monterosso olacaktı. Burası beş köy içerisinde uzun bir kumsala sahip olan tek köydü. Buraya gelmeden kendime burada denize gireceğime ant içmiştim, hani canım pahasına falan. 

Soluğu Monterosso'da aldık. Bütün gün Milano, Cenova ve geçtiğimiz bilumum yerde yağmur yağmasına rağmen buraya geldiğimiz anda güneş açması da tatlı bir sürpriz oldu. Sahil boyunca yürümeye başladık. 

Hosteldeki abimiz sağolsun bize denize nerede ücretsiz girebileceğimizi anlattı. Normalde plajın büyük bir kısmı şezlonglarla dolu, Haliyle bunlara para veriyorsunuz, Allah'ın emri. Ama gelin görün ki şezlong kiralamasanız bile bir noktadan sonra sırf o bölgede durduğunuz için para vermeniz gerekiyormuş (hosteldeki abinin yalancısıyım yine). Neyse, sahilin kuzey ucunda, yani devasa Neptün heykelinin (ilerleyen satırlarda kulakları çınlayacak kendisinin) dibinde dar bir alanda ücretsiz girilebiliyormuş. Biz de o tarafa yürüdük.

Deniz tam olarak şu:

Yani benim Türkiye'de denize girdiğim yerlerden çok farklı. Bir kere daha sahile iner inmez burnunuza i na nıl mazzz bir deniz kokusu geliyor. Ama böyle hani lağım,/yosun kokusuyla karışık bir koku olur ya, öyle değil. Bildiğiniz salt deniz kokusu. Denizin mavi tonu da ayrı bir konu.

Su öyle böyle soğuk değil. İdil'e "su çok güzel gelsene" diyorum, ama asla cesaret edemiyor. Soğuk suda yüzmeyi sevdiğim için bana gayet iyi gelen bu yüzme merasimi, sabah yaşadığımız sefilliği unutturuyor.

Tabi ki Monterosso'nun muhteşem denizi dışında pek bir albenisi olmadığını da eklemem gerekiyor, ha bir de şu:


Tepesindeki düzlük kısmın eski zamanlarda dans pisti tarzı bir fonksiyonu olduğunu okumuştum.

Bir sonraki hedefimiz, Monterosso'nun güneyindeki Vernazza, köyler arasında en güzeli olduğu söylenen. Yani hedefimiz buydu ama, çok saçma bir şey oldu.

Şimdi arkadaşlar, Cinque Terre'nin tren sistemi değişik bir illet. Dolayısıyla en kuzeydeki Monterosso'dan ya da en güneydeki Riomaggiore'den başka bir köye gidecekseniz bu ibretlik öyküyü okuyun.

Trene binip bir sonraki durakta indik, Aa harbiden de güzel bir köymüş diye saatlerce bütün sokaklarını gezdik, tepeye çıkıp panoramik fotoğraf kastık vs. Manarola'ya gidip yemeğimizi yiyelim diye tren istasyona çıktığımızda yaşadığımız şok: Tabelada RIOMAGGIORE yazıyor kocaman harflerle. Yani beş köy içerisinden en güneydeki?

Ne tarz bir inception yaşıyoruz diye ağzımız bir karış etrafa bakınıp dururken kafama dank etti.

Olay şu ki, köyler arasında ilerleyen üç tip tren var. Biri bu hızlı trenler Cenova'dan falan gelen. Biri bildiğiniz regional trenler, bunlar beş köyden her birinde ayrı ayrı duruyor. Ama bizim bindiğimiz fast regional tren sadece en kuzeydeki Monterosso'da ve en güneydeki Riomaggiore'de duruyormuş. Dolayısıyla bizim saatlerce Vernazza diye dolaştığımız köy Riomaggiore'ymiş.

Ana fikir, bindiğiniz tren regional mı fast regional mı dikkat ediniz!


Nihayet Google'da gördüğümüz şekerleme evleri gerçekten görüp muradımıza ermeye başladık. Aslına bakarsanız bu renkli evlerin önünden geçildiğinde hiç bir esprileri yok, bildiğimiz ev ya. Asıl olay uzaktan bakarken ortaya çıkıyor, bence. İşte fotoğraflarla Riomaggiore:















Tanıştırayım, İdil.









İtalya'ya sokak müziğinin Avrupa'daki kalbi demem abartı olmayacaktır herhalde. Bunu seyahatimin ilerleyen günlerinde daha iyi anlayacaktım.












Sadece evleri değil kayıkları da şekerleme gibi buranın.













İdille birlikte güney yönünde trekking yolunu da belli bir yere kadar gidiyoruz. Biraz ilerleyince kayalık, küçük ve sakin bir plaja ulaşıyoruz. Hırsımı alamayıp yine denize giriyorum. İlerisi La Spezia, yani Cinque Terre'ye güneyden gelenlerin giriş kapısı niteliğindeki istasyon.

Sonra geri dönüp sokakları geziyoruz. Ara sokaklar baya dar, internette okuduğum kadar var. Merdiven çıka çıka en tepede bir kaleye ulaşıyoruz. Hoop, buradan da kuşbakışı.


Hava kararmaya başlıyor ve biz sabahtan beri bir şey yemediğimizi fark ederek Manarola'ya doğru yola çıkıyoruz. Burada Trattoria dal Billy diye deniz mahsülleriyle harikalar yarattığı söylenen bir lokanta varmış.

Hakikatten içerisi gayet dolu, bize son kalan köşede yer veriyorlar. Hafif çiseleyen yağmur eşliğinde yemeklerimizi yiyoruz. Benim yediğim pesto soslu makarna gayet güzeldi. Değişik yemekler denemeyi seven İdil de, bütün deniz mahsüllerinin "little little into the middle" şeklinde konulduğu bir makarna söyledi. Harbiden sümüklü böceğine kadar ne varsa koymuşlardı ve kendisi hayatımda gördüğüm ilk siyah makarnaydı, nasıl becermişlerse. Deniz ürünlerine aşıksanız tavsiye edilir.

İlk gün bizden bu kadar diyerek hostele dönüp uyuduk.

Ertesi gün yine Riomaggiore'den başladık, zira Riomaggiore ile Manarola köylerini birbirine bağlayan, yürümesi kolay olan namı değer Aşk Yolu'nu yürümeye niyetlendik. Ve fakat bakım çalışması olması nedeniyle kapalıydı, dolayısıyla hevesimiz kursağımızda kalarakVernazza'ya doğru yola çıktık.

Ancak yanlışlıkla fast regional'a binerek Monterosso'ya ulaştık yine. Hay bin kunduz!

Bu arada bu beş köy arasında gidip gelirken ilk gün hiç bilet kontrolü olmadığını fark ettiğimizden ertesi gün Cinque Terre Card almayalım dedik. Siz yapmayın! Fast regionalda damdan düşer gibi bilet kontrolü yapıldı. Sıra bize gelmeden tren durağa vardı da paçayı öyle sıyırdık. Böyle adrenalin pompalamaya gerek yok çocuklar.

Doğru trene bindiğimizden emin olarak Vernazza'ya ulaşabildik. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen cıvıl cıvıl.

İstasyondan çıkıp yokuş aşağı indik ve o da ne!


Bu fırsatı kaçırmadım ve hazır deniz şortum da altımdayken gene suya daldım. Monterosso'nun denizinden daha bile güzeldi diyebilirim.

Sonrasında Vernazza'nın sokaklarını dolaştık. İşte fotoğraflarla Vernazza köyü:


Aslında düşününce, yakından da iyi görünüyormuş bu evler.












Sahilden




                                                                                                                                                     Tepeden





Sokak müziği tam gaz devam!

















Vernazza'yı da gezdikten sonra her güzel şeyin bir sonu vardır diyerek önce otelimize dönüp eşyaları aldık, ardından da bir sonraki durağımız olan Floransa'ya doğru yola çıkmak için La Spezia istasyonuna doğru yola koyulduk.

Cinque Terre; müze, sergi ve türevlerini gezmekten çok şekerleme evler sayesinde sightseeing'in allahını yapabileceğiniz, tertemiz ve dingin denizinde sırt üstü uzanıp yaşadığınızı iliklerinize kadar hissedebileceğiniz, rengarenk sokakları arasında ne kadar kaybolsanız hep bir yere çıkabildiğiniz bambaşka bir diyar. Gitme imkanınız varsa mutlaka gidin. Hatta, benim yerime de şu saatler süren trekking yolunu bir yürürseniz sevinirim. O çok içimde kaldı.

Bir dahaki yazıda görüşmek üzere.

0 yorum:

Yorum Gönder

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı